Zorlu coğrafyası ve doğal güzellikleri ile isminden sıkça söz ettiren, sözlü kültür öğeleri ve tarihi dokusuyla farklı bir yere sahip olan Hakkari’de sözlü kültürün ürünleri olan stranlar resimlere konu oluyor.
25 yılı aşkın bir süredir resim sanatı ile ilgilenen ve çizdiği sıra dışı resimlerle tanınan Hakkarili Ressam Erdi Gür, hem sanatını icara ediyor hem de yeni nesil ressam adaylarına yeni bir anlayış kazandırıyor.
Resimlerinin esin kaynağını Hakkari ve bölgede yaşanan hikayeler olduğunu söyleyen Gür, dinlediği stranları gözlerinin önünde canlandırıp resmini çiziyor.
‘Resim çizmekten büyük zevk alıyorum’ diyen Gür, çocukluk yıllarında merak sardığı ressamlığı akademik kariyerle taçlandırdı.
Yüksek Lisansını ‘Kürt Müziğinde Beden İmgeleri’ üzerine yaptığını anlatan Gür, bunu eserlerine yansıttığını söyledi.
Daha önce Fadil Cizîrî’nin Heyran Jaro parçasını işleyen Genç Ressam Erdi Gür yeni çalışmasında ise Seydiko’nun hikayesini çizdi.
Seydiko hikayesinin dengbejlikteki karşılığının herhangi bir görsel imgesinin olmadığını söyleyen Gür, bu parçayı dinleyip kafasında canlandırdığını ve görsel bir esere dönüştürdüğünü ifade etti.
Gür, “Bu hikaye bizim coğrafyamızda geçiyor. İnsanlarımızın başından bu tarz acıklı hikayeler çok fazla geçmiş. Biz de bu hikayeleri alıp olabildiğince görsele aktarmaya çalışıyoruz” dedi.
Seydiko’nun yanlışlıkla babası tarafından öldürüldüğü dramatik hikayeyi anlatan Gür, Seydiko için yakılan ağıtı resmetmeye çalıştığını kaydetti.
Avrupalı bir çok ressamın bu bölgede yaşanan hikayeleri resimlerine konu yaptığını bu yüzden de bu çalışma aracılığı ile Avrupalı ressamlara göndermede bulunduğunu belirten Gür, bu çalışma ile vermek istediği önemli mesajlardan birinin ise bölgenin ekolojik dengesinin korunmasına yönelik olduğunu ifade etti.
Seydiko'nun hikayesi
Seydik’in babası Seydo avcıdır, hem de iyi bir avcı. Günlerini kesmişler, Seydik’in düğününü yapacaklar. Tek oğlun düğün konukları, daha bir aziz olur. Onlara yaraşır en makul ziyafet dağ geyiğinin etidir. Seydo düğüne sayılı günler kala ava gider; ama bir, iki, üç gün geçer, gelmez. Aile tedirgin olur, Seydo’nun ya yükü ağırdır, ya da başına bir hal gelmiştir. Düğün günü gelip kapıya çattığından Seydik babasının peşinden dağa gider.
Dağ, taş arar lakin babasını bulamaz, derken akşam olur; sonbahardır, soğuktur da üşür Seydik. Korunaklı bir yer ararken, günlerdir babasını peşinden koşturup iflahını kesen geyik aniden önünde bitiverir. Seydik babasının günlerdir yapamadığını o anda yapar, nişan alması ile tetiğe basması bir olur. Geyik sıçrar ama kaçamaz, olduğu yere yıkılır. Seydik geyiğin derisini yüzüp sırtına geçirir, bir kayanın dibinde, kıvrılıp yatar.
Üç günlük avdan eli boş dönen Seydo, kendisini günlerdir peşinden koşturup iflahını kesen geyiği, bir kayanın dibinde yatar vaziyette gördüğünde, hiç mecal vermeden basar tetiğe. Başını kesmek için yaklaştığında görür ki vurduğu iflahını kesen geyik değil, kendi ciğer paresidir. Seydo öyle bir acıyla haykırır ki yer, gök iniler.