"Eğer yaşam iyi değilse, o zaman bu dünyada değeri olabilir mi? Çünkü var olmak hareket etmektir, yaşamaktır; Oysa yaşamı kısıtlayan her şey, varlığın da kısıtlanmasıdır." Emile Durkheim
Yaşam bir amaç için mücadele eden iradenin egemenliğinde bir anlam arayışıdır. Bir amaç için mücadele eder. İnsan yaşadığı hayatı daima sorgular. Bu sorgulamayla şüphe etmesini sağlayan durumları beraberinde getirir. Yapıp ettiklerimiz, varlık olarak nitelik göstermemizi sağlar. Sokrates’e göre mutluluk, insanın tek amacıdır; acıdan yoksunluk, kendini ifade etme, belirli bir yaşam düzeyinin kriterlerini kendinde oluşturma, insanın ruhsal iyileşmesi ve kişiliğin hayatta bir anlam oluşturmasını sağlayacaktır. Ruhsal hastalıklardan emek hakkından yoksun her davranış biçimi yaşama bağlanma insan azminin zorluklarla karşılaşmasını sağlayacaktır. Bedenin ruh ile uyumu, kişinin yaşamını sürdürebilen bir anlama doğru everilmesini sağlar. İnsan anlamını, varlığının özüne dönerek yeniden anlamlandırmaya çalışır.
Günümüze koşullarında gençler yaşama karşı ilgisiz hayattan soğumuş geleceğe karşı bir duyarlılıktan yoksun durumdalar; İnsanlar yaşama hiçbir yerde anlam katamıyorlar. Önlerine konulan bir yaşam, eşitsiz, ayrımcı. Bazılarının lüks bir hayat sürdüğü, bazılarının ise tüm haklarından mahrum kaldığı bir yaşam, birey için ne ifade edebilir? Her şeyi olmuş gibi göstermek, hiçbir sorunun yaşanmadığına ikna etmek; basmakalıp fikirler, bencillik, kendini boşluğa adamak; Kendinden olmayanı ötekileştirmeye çalışmak… Bizim önümüze konulmuş bir hazır yiyicilik, cehalet ve ardından gelen boşluk, bugünün tragedyasının mevcut varlıklarını kendinde oluşturmaktadır. Düşünce metotları, insanın zihninin yaratıcılığını yeniden gösterir. Bilim, hayatın anlamını ve amacını önemseyen önemli bir metottur.
Bilimsel anlamda teori veya kuram, bilimde bir olgunun, sürekli olarak doğrulanmış gözlem ve deneyler ile temelden yapılan bir açıklamadır. Teori, tahmin açıklamasıdır; Tahmin üzerine beklenen bir olgu durumudur. İnsanlık bu yüzyılda Ay'ın üzerine araç bırakmaya başlarken, ‘istikbal göklerdedir. ‘sözünün o günün koşullarında geleceği gören büyük bir aydınlanmanın ortaya koyduğu gerçeklik değilmidir? bizim toplumumuzun ilkel kabileciliğinin devam etmesi manidardır. Hugo Grotius, ''Savaş ve Barış Hukuku'' adlı eserinde, "Hiç kimse düşünceleri yüzünden cezalandırılmayı hak etmez" der. İnsanlar, özgür iradeleriyle tasarlarlar; keşfedip yaşamları için en iyi seçme yollarını giderler ve bu parçalarla bir tasarım yaratırlar.
İlk insanlar açlıktan korkuyordu; günümüz insanları ise doğrularını söylemekten korkmaya başladılar. Gerçekle yüzleşmek kaçınılmazdır; kötülüğün temelini yalandır. Zaman, süreç, mekânlar arası değişim ve dönüşüme uğrayan insan bilinci, yenileşmeyle beraber değişimi getirir. Bu süreç, insanlığın yaşam sürecidir. Günümüz toplumunda yaşayanlar ise aşiretçiliği bir türlü terk edemediler. Augustinus, "En büyük özgürlük düşüncede olandır;Özgür düşünce, insanlığın yaratılış gayesidir," der. Siz insanların fiziksel yapılarını değiştirebilirsiniz, ama ruhlarına iradeleri olmadan bir şey yapamazsınız. İnsanın özü özgür bir duruşu sergiler kimliği, değişime uyum sağlamasa bile farklılaşmak ister. İnsan özgür bir duruş sergilemez ise her değişime adapte olursa farklılaşmanın sonu benliğini terk etmesiyle sonuçlanmazmı?.Peki başkalarının esiri olan benlik bir tasarımdan yoksun zihinsel kölelik değilmidir?
Hegel: "Ben yaşadığımı anlatmaktan bahsediyorum; ucuz paranoyalara, kendini kandırmacalara sığınmıyorum." Hukuk normları, toplumumuzda var olan ilkelliği engelleyemez. Cahillik, her şeyi bildiğini iddia eden varsayımlardan başka birşey midir? Aşiretçi algılar, uzlaşma kültürünün olmaması… Belki bazılarının umurunda olmaz yaşanan intihar vakaları, sosyal düzenin bozulması; ama vicdanı olan herkesin duyarlılığını ortaya koyması gerekmezmi? Buradaki asıl sorumluluk ise herkese düşmektedir. Toplantılarla değil, toplumun analizini gerçek anlamda yapan kişilerle bir çözüm üretilebilir. Her zaman önyargılar dizen bir anlayışın, günümüz dünyasında bir anlamı yoktur.
Kapılmışlar kendini gösterme olma derdine; kültür yok, bilgi yok; yazılanlar dolusu hikaye var. Başkalarına sürekli yalakalık yapmayı kendine görev edinen bir övgü… Yazık değil mi kültürel mirasımıza? Uzlaşma kültürümüz nerede? Bir arada yaşama, karşılıklı saygı duyma bilincimizi yitirdik; Değerlerimizi, saygımızı, insanca sevgimizi terk ettik.. Her şey sizin olsun; Birileri sözde entelektüellik yapsın. Aydın kılığına girsin, kendine yazar çizer desin. Gerçek olmayan her amacı sözde edimiyle varlık katsın. kendini aşiret deyip ayrıştıranlar; bilgi, kültür sahibi olmanın erdem sahibi olduğunu iddia ederler ve bunlara alkış tutmak bizim toplumumuz bu değildi. Gösteriş uğruna varlık göstermek. İşte tam bu ortamda bir nihilizmin varlığına adapte olup yokluk göstermekle eşdeğerdir. Bu yapmacıklı zehirden, anlamsızlıktan arınmak insan varlığına anlam katar. Ötekileştirmeden, egolardan, tahrip etmeden herkesin olduğu gibi sevmekle, hiçlikten arındırmalı insan. Zaman özümüze gerçeklik katabiliriz varlığımız anlam kazanmaya başlayacaktır.