Aliya Düşünmez

Bir ismin ötesinde, zamanın yankılandığı bir ses, kelimelerle örülmüş bir kader, rüzgârın sırtında taşınan bir hikâye… O, doğduğu andan itibaren sıradanlığın ötesine yazılmış bir kaderin yolcusu oldu. 1983 yılında Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Zerêl köyünde dünyaya geldiğinde, coğrafyanın sert rüzgârları bir sır gibi kulağına fısıldadı: Hayat, ancak cesaretle anlam bulur.

O, kelimeleri birer nehir gibi akıtan, her satırında ruhunun derinliklerine yolculuk yaptıran bir anlatıcı…

Düşünceleri, uçurum kenarlarında yankılanan bir ezgi gibi cesur ve derin. Kalemi, suskunluğun üzerine bir hançer gibi inen, her kelimesinde bir halkın ruhunu ve acısını taşıyan kudretli bir enstrüman. Onun hikâyesi, yalnızca kendi yolculuğu değil; sesi bastırılmaya çalışılan, varlığı inkâr edilenlerin sessiz çığlığıdır.

Televizyon ve medya dünyasının farklı katmanlarında soluk alan Düşünmez, özellikle Kürt Dili ve Edebiyatı üzerine yoğunlaşarak dilin yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda kimlik ve varoluşun en güçlü temsili olduğunu gösterdi. Edebiyatın derin dehlizlerinde yürüdü, sözcükleri bir kuyumcu titizliğiyle işledi. Onun hikâyesi, sadece bireysel bir yolculuk değil, bir halkın belleğine kazınan izlerden oluşan kolektif bir yürüyüştü.

Sinema dünyasında da iz bıraktı. Yönetmen Bingöl Elmas’ın “Evcilik” belgeselinde yönetmen yardımcısı olarak görev aldı, Nursel Doğan’ın “Dengê Camêda” (Camdaki Ses) adlı kısa filminde kurgusal dokunuşlarıyla esere ruh kattı. 2013 yılında ise kamerasını, tarihe ve acıya yöneltti; “Xwişk” adlı belgeselin yönetmenliğini üstlenerek, sesi kısılan kadınların hikâyesini gözler önüne serdi.

Düşünmez, yalnızca görsel sanatlarla değil, edebiyatla da derin bağlar kurdu. Japon edebiyatının büyük ustalarından Yasunari Kawabata’nın Nobel ödüllü eseri Yuki Guni’yi Kürtçeye kazandırarak Welatê Berfe adıyla dilin zenginliğine bir armağan sundu. Kültürel köprüler kurmak, kelimeler aracılığıyla dünyaları birbirine bağlamak onun sanatının en büyük motivasyonlarından biriydi.

Yazın dünyasında kendi sesiyle var olmayı seçen Düşünmez, İmgeyi Onurlandırmak Geceye Düşer adlı kitabıyla okuyucularını, hayata ve sanata dair derin bir sorgulamaya davet etti. Ardından, 2024 yılının Haziran ayında Mercan adlı eserini Gimsetap Yayınları aracılığıyla edebiyat dünyasına sundu. Kelimeleriyle, satır aralarına gizlenmiş duygularıyla, okuyucusunu ruhunun en mahrem köşelerine davet etti.

Bugün, kelimelerden, imgelerden ve anlamdan yoğrulmuş bir yaşamın içinde, Şilan Dara Güzellik Merkezi’nde meridyen terapistliği yaparak bedenin ve ruhun dengesi üzerine çalışıyor. Ancak o, sadece bir terapist değil; kelimeleriyle şifa veren, düşünceleriyle ışık yakan bir yol gösterici. Bir insanın yalnızca bedeniyle değil, ruhuyla da iyileşmesi gerektiğini savunan, sanatıyla ve bilgeliğiyle insanlara yeni ufuklar açan bir bilge…

Aliya Düşünmez, yalnızca yazan, yöneten ya da çeviren biri değil; yaşadığı coğrafyanın, halkının, dilinin ve kimliğinin taşıyıcısı. O, kalemini bir meşale gibi tutarak, karanlığı delen bir ışık, sessizliğe inat yankılanan bir ses. Cesaretiyle, üretkenliğiyle ve vazgeçmeyen ruhuyla, bir insanın kendi kaderini nasıl yeniden yazabileceğinin en güçlü kanıtı. Onun hikâyesi, yalnızca bir biyografi değil, zamana kazınmış bir direnişin ve sanatın en saf halinin iz düşümüdür. Başarıyla yoğrulmuş bu hayat, cesaretin ve inancın bir insanı nasıl zirveye taşıyabileceğinin en güçlü ilham kaynaklarından biridir.