Kelime anlamı olarak kendisine yapılan iyiliklere karşılık olarak günü geldiğinde o iyiliği yapana yardım etmeyi ifade eder. İyilik karşılık beklenmeden yapıldığı için bunlara karşılık verilmesi beklenmez. Yani bu bir borç değildir. Vicdani bir yükümlülüktür o yüzden de vefa borcu denir.
Bizler doğup büyüdüğümüz Hakkâri’ye vefa borcumuzu ödüyor veya ödeyebiliyor muyuz? Herkesin bu borcu ödeyecek durumda mı? Veya durumları iyi olanlar bu borcu ödeyebiliyor mu?
Özellikle Hakkâri dışında yaşayan Hakkarililer bir konuşmada, bir toplantıda veya buluştukları bir mekânda öncelikle Hakkâri’yi çok sevdiklerini, memleketlerinin çok ayrı olduğunu ve buranın hasretiyle yanıp tutuştukları ve buraları özlediklerinden dem vururlar.
Bunu söyleyenlerin durumları iyi olanlar kadar iyi olmayanlar da söylemekte, bir işçiden tutunda bir bürokrat veya bir iş insanından da buna benzer sözler işitmiş ve şahit olmuşsunuzdur.
Peki, neler yaptık Hakkâri için, kendi memleketimiz için?
Bunun üzerinde yazmak ve bunu okurlarla paylaşmak isterim.
Hakkâri’de doğmuş, yaşamış, okumuş ve bir yerlere gelmiş insanlarımızın bu yöreye bir vefa borçlarının olduğunu tahmin ediyorum.
Hakkâri’den yüzlerce öğretmen, doktor, avukat, mühendis, sanayici ve iş insanları çıkmıştır. Tüm bunlar Hakkâri’ye ve Hakkâri halkına vefa borçlarını yeterince ödemişler midir? Bu soruyu başta kendim olmak üzere tüm hemşerilerimin kendilerine sormalarını ve vicdani bir cevap aramalarını isterim.
Fi tarihte bir okulda öğretmen iken Türkiye’nin iş insanlarından Bolulu merhum İzzet Baysal beyefendiye bir mektup yazmış o onun cevaplayıp gönderdiği mektubu hep saklarım.
Çok hayırsever bir iş insanı olan İzzet Baysal beyefendi kendi memleketine onlarca eser kazandırmıştır.
Bugün yolu Bolu’ya düşenler İzzet Baysal Üniversitesinden, İzzet Baysal Tıp Merkezine, Lisesinden, İlkokuluna, kreşinden, camisine ve daha nice nice adına eser, yatırım ve hizmetlerinin yapılmış olduğunu göreceklerdir.
Buna istinaden bende kendilerine Hakkâri’mizin de birçok hizmet ve eser ile yatırımlardan mahrum olduğunu ve adının Hakkâri’de de yaşatılması babında bir okul veya hastane ile herhangi bir eserinin yapılıp yapılmayacağını sormuştum ve davet etmiştim.
O nazik ve hayırsever beyefendi aradan on beş gün geçmeden mektubuma şöyle cevap vermişti.
“…. Ben Boluluyum. Burada doğdum ve burada okuyup büyüdüm. İş insanı oldum. Buranın bende vefa borcu var. Ben, beni bu günlere getiren Boluma vefa borcumu bu eser ve hizmetleri yaparak ödemeye çalışıyorum.
Bolunun ve Bolu halkının hakkı var benim üzerimde. Ve inanıyorum ki Hakkâri’nin de vefa borcunun üzerinde olduğu çok iş insanları ve zenginleri vardır. Onlar kendi memleketlerine yani Hakkâri’ye vefa borçlarını ödesin.
Ondan sonra ben yardım yapmaya çalışırım.”
Evet, aynen böyle yazmış ve mektubunu böyle göndermişti hayırsever iş insanı İzzet Baysal.
Şimdi Hakkâri’mizden çıkan iş insanı Sabahattin Baş’a, Prof. Dr. Şinasi Sevmiş’e, Tiyatrocu ve mizah yazarı Yılmaz Erdoğan’a, iş insanı İsmet Ölmez’e, iş insanı Sabahattin Duran’a, iş insanı Yasin Ölmez’e, iş insanı Bülent Çallı’ya, İş insanı Naif Çallı’ya, iş insanı Cemil Bahadır’a, sanatçı ve folklor eğitmeni Mustafa Erdoğan’a, iş insanı Lezgin Bahadır’a ve daha adlarını sayamadığımız iş insanı, sanatçı, bürokrat, ihracatçı ve yatırımcı ile girişimci insanlarımıza buradan çağrı yapıyor ve Hakkâri’mize kendi adlarını yaşatacak ve Hakkari ile Hakkari halkının üzerlerindeki haklarının bir kısmını ödemeleri babında eser ve hizmet vermeye, yatırım ve iş kolları açmaya davet ediyorum.
Düşünsenize adlarınızın üzerinde olup yıllarca yaşayacak bu eserleriniz, hizmetleriniz ve yatırımlarınız buradaki halkımızca uzun yıllar yad edilecek ve hayırla anılacaksınız.
Zenginliğinizden ziyade buradaki eserlerinizle belleklerde yer edinecek ve hayır dualar alacaksınız.
2025 yılı bu konuda Hakkâri tarihinde bir ilk olsun. Hakkarili iş insanları ve girişimciler Hakkâri’ye birer yatırım ve eser seferberliği başlatsın. Tarih bunu yazacağı gibi, kendilerinden çok sonraları da adları rahmetle ve dualarla yad edilecek ve buradaki halkın gönüllerinde hep var olacaklardır.
Ne dersiniz güzel hemşerilerim!
Ölümlü dünyada ölümsüz olmak ve adınızın her daim anılmasını istemez misiniz?
Allah katındaki ecri de Yüce Mevla’m bizden çok daha iyi bilir.