Saygıdeğer okurlarım. Bu kez köşemi iki yıl görev yaptığım Van’ın Bahçesaray ilçesindeki okurlarımdan gelen dilekçelerine, serzenişlerine, çığlıklarına ve isteklerine ayırıyorum. Yurdumuzun bu tabiat harikası şirin ilçesinden gelen yazıyı beraber okuyalım.
“Sonbaharda ağaçlardaki son yapraklarda dökülürken insanların da son umutları tükeniyordu. Bir yıl daha geçmiş, mevsim sonbahardan kışa doğru evrilirken, umutlar bir başka bahara, bir başka yıla sarkıyordu.
İşte bir birkaç gün veya bir ay sonra kar yağacak ve ilçenin dış dünya ile bağlantısı kesilecekti. Herkes hazırlığını yapmış, kış için tedbirlerini almıştı. Upuzun kış gelecek, soğuk ve uzun gecelerinin yanı sıra kasvet, çaresizlik ve unutulmak kaderlerinin bir parçası olarak yanı başlarındaydı.
Dokuzuncu gezegen takmışlardı adlarına. Dünya bağlantıları kesildiği, ulaşılamadığı ve unutulduğu için bu adı uygun görmüşlerdi.
Kış başlar başlamaz, kar yolları kapatıyor ve ulaşım sağlanamıyordu. Karabet Geçidi 2900 metre yüksekliğiyle amansız bir şekilde bunu uyguluyordu. Kıvrım kıvrım yol ve virajları bitmek bitmiyor, yükseğe çıkıldıkça ilçe küçücük gözüküyor ve gözden kayboluyordu.
Fazla değil bundan üç-dört yıl önce yine bir kış mevsiminde ve şubat ayında dağdan kopan çığ yolcu minibüsünü altına almış ve haber ilçeye ulaşır ulaşmaz canları kurtarmak için akın akın insanlar buraya gelmişlerdi. Bu kez mahsur kalan yolcuları kurtarmaya çalışan insanların üzerine de ikinci bir çığ inmiş ve onlarca insanı yutmuştu. Saatler ve günler süren çabaların sonucunda maalesef 43 can gitmiş, 43 ocak sönmüş ve onlarca kadın kocasız kalarak yüzlerce çocuk yetim kalmıştı.
Ağıtlar, zılgıtlar ve feryatlar arasında ölü bedenler toprağa verilmiş ve ilçeyi derin bir sessizlik almıştı.
Kader deyip teselli verilirken, diğer yandan insan canının bu kadar ucuz olmadığı ve gerekli tedbirler ve özellikle büyükşehir ile ilçe arasında topu topu 6 kilometreyi bulacak bir tünelin yapılamayışı, ihmal edilişi ve buradaki insanlara çok görülüşü bu elim kazayı meydana getirmiş ve ocakları söndürmüştü.
Karapet geçidini bulut kaplamış ve kar yağdığı uzaktan belli oluyordu. İlçenin çıkışında yine bariyerler bırakılmış ve gidişler bu yoldan yasaklanmıştı. Aynı şey gelişte Aşağı Narlıca köyün çıkışında da uygulanmış ve buradan da ilçeye vasıtaların gitmesine engel bırakılmıştı. Yine geliş gidişler Hizan yolu üzerinden yapılacak, 260 kilometre olan bu yolda çok büyük tehlikeler barındırmakta ve yolun çoğu kısa ve dar virajlardan oluşmaktaydı. Ama ne yaparsın ki bu da yolsuzluktan iyiydi. Buradaki yaşlı büyükler ve dedeler yolun altı ay kapalı olduğunu ve ilçenin dış dünyadan tamamen soyutlandığını, ulaşımının, iletişiminin ve yolunun kesildiğini acı hatıralarla anlatırlardı.
Fazla değil on beş-yirmi yıl evveline kadar yol olmadığı için zamanında doktora götürülemeyen ve gerek evde ve gerek yolda ölmüş birçok insanımızı anlatırdı Taner’in ana annesi. Hele doğum sancısı çeken Zeliha’nın bebeğini doğurup aşırı kan kaybından ölümünü ve zavallı bebeğinin durumunu gözyaşları içerisinde anlatırdı Fatma Ninesi.
Bizde insanız ve bu ülkenin vatandaşıyız diyordu Namık dayı. Daha beş yıl olmadı 43 canımızı toprağa verdiğimiz. 43 can, 43 yuva, 43 dul kadın ve 43 oğul, baba, anne ve yüzlerce torun ve evlat. Tüm bunlar için ve bunların gözünün arkada kalmaması ve yeni canların gitmemesi için bir tünel yapılamaz mı? Bu tünel 43 candan daha mı kıymetli, daha mı değerli, daha mı önemli!
Kaybedilen 43 can geri gelir mi? Bunlarsız büyüyen çocukların babasız ve annesiz sefkatsizliği bunu karşılar mı? Ya uykusuz geçirilen, hasret kalınılar eş ve kocalarının varlığının olmaması bunları karşılayabilir mi?
Çığ afetinin olduğu yıl ve olayın sıcaklığıyla çok sözler verildi ve ilçe için bir tünelin elzem olduğu ve bunun hemen yatırım projesine sokularak en kısa zamanda yapımına başlanacağına dair vaatler sıralandı başsağlığı dilekleri esnasında.
Zaman çabuk geçiyor. Yaralar kabuk bağlıyor ve acılar hep taze kalsa da unutulmaya yüz tutuyor.
Milletvekilliği de yapmış ve halen Cumhurbaşkanının yakınında olan bayan hemşerileri de bu sözü vermiş ve olayın takipçisi olacağını söylemişti halka ve acılı ailelere.
Ne yazık ki aradan beş seneye yakın bir zaman geçmesine rağmen adı geçen Karapet Tüneline başlanamadığı gibi, olay unutulmaya bırakıldı. 6 kilometreyi bulacak ve Gevaş’tan çıkacak tünelin maliyeti ne olacaktı ki? 43 vatandaşın kan bedelini, can bedelini karşılamayacak kadar yüksek bir gider mi oluşturacaktı? Devlet ve hükümet bunu yapacak güçte değil miydi?
İşte bir kışa daha girecek ve yaz aylarına doğru ancak Van iliyle direk yolumuz açılacaktır. O vakte kadar tüm hastalarımızı ve işlerimizi Hizan yolu üzerinden ve 4-5 saatlik yolu katlederek gideceğiz. Ücret iki üç misil, zaman yine birkaç kat olarak hayatımızı ve işlerimizi yapmaya çalışacağız.
İşte geçen gün TV’lerde ve gazeteler verdi. Van-Hakkâri Güzeldere’deki 32 virajlar tarihe karışarak Güzeldere Tüneli faaliyete geçti. Gerçi 11 yıldır devam ediyormuş ama nihayetinde bir tüp tünel bitirilerek vatandaşların ulaşımına açıldı. Bu tünelinde uzunluğu 3 kilometredir ve iki tüp tünelin toplam uzunlukları 6 km’yi buluyor. Bize yapılacak tünelde 6 km olacak.
Bize bunu reva görmeyenler veya yapımını erteleyenler Türkiye’nin Karadeniz bölgesine baksınlar. Orada bir-iki ve on değil, onlarca tüp tünellerin yapıldığını biliyoruz. Onlara onlarcası düşerken bize bir tanesi neden çok görülüyor? Oralarda yoğun trafik ve ticaret var diyorlar. Baktığın yerde elbet yoğunluk olacak. Bakmadığın yerler böyle viran ve böyle sahipsiz kalarak hizmetin gelmesi gecikecek veya insanlarımız buradan göç edecektir.
Tabiat olarak Karadeniz’i aratmayan bir coğrafyaya sahibiz. Ceviz ve balımızın kalitesi Türkiye çapında. Bunun yanı sıra Seyit Fehim Arvasi gibi tasavvuf alimlerinden bir büyüğün mezarı burada. Kuşların dilinden anlayan, kuşlarla konuştuğu söylenen Feqiye Teyran’ın yine mezarı ve türbesi burada. Allah vergisi doğa harikası ve suyunun Cennetten çıktığı söylenen Subaşı kaynağımız burada. Kırmızı alabalıklarımız bu suda bulunmakta ve toplam nüfusumuz her yıl bu kadar göç vermesine rağmen 14-15 binlerde.
Gelin bu halkın feryadını ve sesini dinleyin.
Sizin aracılığınızla Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a seslenmek isteriz.
Yanı başınızda her ne kadar bir hem şehirlimiz ve eski milletvekilimiz Gülşen Orhan var ise de size durumumuzu yeteri kadar arz etmiyor ve edemiyor kanaatindeyiz. Emir buyurun ve sesimize kulak veriniz. İlçemiz ile Van arasındaki bu tünel inşasına ve yapımına bir an önce başlatma talimatını veriniz ve onu yatırım programına dahil ediniz. Gittiğin yer senindir demiş atalarımız. Bizi 9. Gezegen olarak anılmaktan ve çağırılmaktan bıktık. Bizde bu devletin vatandaşları olarak bu haktan yararlanmak, insan olarak teknolojinin nimetlerinden faydalanmak ve insanımızın daha fazla göç etmemesi için bu yatırıma ve bu hizmete bir an önce başlatma emirlerinizi bekliyoruz.
Öz yurdunda garip ve öz yurdunda parya olmak istemiyoruz. Bizler bu yaşa kadar yerimizi ve yurdumuzu terk etmeyerek bu güzel yurt köşesinde kaldık. Çocuklarımızın ve gençlerimizi kendi topraklarında ve kendi vatanlarında kalmalarını ve burada yaşamalarını diliyoruz.
Gençlerimizin ve çocuklarımızın her yıl yol böyle kapandığında ve tünel yapılamayıp bu esareti ve çileyi çekmeye başladığında “Daha Bekleyecek miyiz?” sorularına cevap verecek takati ve gücü ne yazık ki artık kendimizde bulamıyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan! Bu kez çocuklarımızın bize sorduğu o soruyu biz size arz ediyor ve soruyoruz. “DAHA BEKLEYECEK MİYİZ?”